31 Temmuz 2009 Cuma

Temmuz'u da Bitirdik, Ha Gayret...


Bugün son günü Temmuz ayının. Resmi olarak bizim askerliğin de 4. ayı bitmiş oluyor böylece. Fiilen 1,5 resmen 2 ayımız kaldı inşallah.

1 Ağustos aynı zamanda 329. kısa dönemlerin siftah yapacakları gün oluyor. Bizim yerimize geleceklerin rezervasyonları önümüzdeki 3 gün içerisinde belli olacak. Daha sonra ise onlar acemilik ile tanışırken, bizler Onların gelişini 4 gözle bekliyor olacağız. Onların varlığı bile bizim mutluluk kaynağımız, umut ışımız olacak.

Hafta sonu demek çarşı demek. Pazar günü dışarda olacağım. Cumartesi günü yine bilgisayar başında görevli olacağım. Böylece sıkıcı olmasını beklemediğim 2 gün var önümde. Yine İstanbul sokaklarını bir yanım yarım olarak dolaşacağım, dDuygularımı içime gömerek...

29 Temmuz 2009 Çarşamba

Herşeye rağmen zaman akıp gidiyor

Bugün şafak 49 diyoruz. 50li rakamları da geride bıraktık yani. Her başlayan gün birşekilde geçiyor ve bitiyor, bunu sabah ilk kalktığımızda hissedebiliyorum. Tamam diyorum bugün de başladı, hayırlısı ile bir şekilde bitecek bugünde. Sanırım bütün askerler bu duyguyu yaşıyorlar. Bunun sonucu olarak olsa gerek 'Şafak Kaç' diye soranlara '12den sonra bilmemne' diye cevap veriyorlar. Yani bugüne ait bir problem kalmamış oluyor. Bu aynı zamanda kendini kandırmanın da güzel bir yolu oluyor.

Akademi tatile gireli 1 hafta kadar oldu. Gerek mıntıkalar, gerek kağıt evrak işleri gözle görülür şekilde azaldı. Burada bir çok asker gününü yatarak geçirmeye başladı. Ben farklı birimlere yazılımlar geliştirdiğim için kendimce sürekli oyalanabiliyorum. Yatarak vakit geçmeyeceğinin farkındayım.

Sabah 6 gibi kaldırılıyoruz. 7ye kadar traş, yatak toplama ve giyinme, kahvaltı fasıllarını tamamlayıp, 7de sabah ictimasına katılıyoruz. Sonrasında herkes görevli olduğu akademiye dağılıyor. 8.30 öncesinde sorumluluklarımız dahilinde sabah mıntıkamızı yapıyoruz. Benim sorumlu olduğum 2 manolya ağacı var. Geldiğim günden beri o yaprak dökmekten bıkmadı ama ben toplamaktan bıktım. Nasıl bir bitki ise yaz günü kendini yeniliyor.

Sabahları yaptığım bir diğer etkinlik, telefon görüşmelerim. Hem eşimin hem de benim en müsait ve sessizlik içinde olduğumuz zaman dilimi sabah telefon görüşmelerimiz. İlerde anılarımız olarak konuşacağımız o günümüze enerji katan, umut veren 10-15 dakikalık duygu dolu muhabbetlerimiz.

Akşama kadar bir memur havasında geçen masa başı görevim. Bazen bir evrak yada kitap taşıyıcısı, bazen bilgisayar teknisyeni, bazen danışman, bazen araç komutanı, bazen mühendis olarak görev aldığım bir mesai.

Akşam 17:30 günün 2. enerji depolama saatidir benim için. Hem günün raporlarının alış-verişi olur, hemde ilerleyen saatler için umut depolanır karşılıklı olarak telefon aracılığı ile.

Akşam yemeği sonrasında ictima ve sonrasında varsa mıntıkaya yoksa mescide yada kantine. Bir iki saatlik serbestimsi zaman sonrasında banyomuzu da alıp yat yoklamasını bekleriz yataklarımızda. Sonra da 'baba yatar şafak atar' der güne noktayı koyarız.(Nöbetleri de atlamamak lazımdı!).
Yani herşeye rağmen zaman akıp gidiyor. Ramazan ayına doğru yol alıyoruz. Ramazan'ın sonu bizim için çifte bayram demek. Şimdilerde hasret ile o bayramları bekliyoruz.

27 Temmuz 2009 Pazartesi

Çavuşlar Bey Oluyor

Hürriyet gazetesinin dünkü nüshasına göre artık astsubay tanımı yerine beylik tanımları geliyormuş TSK'nın litaratürüne. Artık tel örgünün içinde de Faruk Bey olarak çağırılacağız demekki bundan sonra. Geçenlerde bir iş için binbaşının birinden çavuştan bahsederken falan bey diye hitap ettim diye laf yemiştim, şimdi aklıma o geliyor. Bir bildiğimiz varmış ama komutanın haberi yokmuş gibi :)

Cumartesi İstanbul sokaklarındaydım. Florya Belediye tesislerinde 2-3 saat geçirdim. Kıtalar arasında önce köprüden, sonra da Kadiköy Beşiktaş vapuru ile geçişler yaptım. Beşiktaş sahilinde dalgaların ayaklarıma kadar ulaşmasını seyrettim. Boğazın ve Marmaranın güzelliklerine kendimi avutmak maksadı ile baktım durdum. Kuşa bak oyunum günün en güzel saatlerinde 19.00 gibi bozuldu tabiki. Gelecek hafta sonunun ve en sonun umudu ile geri döndüm, dönmek zorunda olduğum bu yere.

Son 7 haftaya giriyoruz. Bugün 88/2 tertipler gitmeye başladılar. Bu gidişler bitmeden bizde çıkış yapacağız. Önümüzdeki günler sürekli vedalara sahne olacak. Tatil havasının akademide hakim olması işlerin azalmasına, rehavetlerin artmasına, umursamazlıkların çoğalmasına neden oluyor. Hareketli günler daha kolay geçtiği için bu günlerde biraz daha fazla can sıkıntısı yaşayacağız gibime geliyor.

Sevdiklerimin seslerini duyarak, kendimi iyi hissetmeye çalışıyorum. Başlayan haftanın güzellikleri ile çabucak bitmesi temennisi ile...

24 Temmuz 2009 Cuma

Yine Cuma Yine Heyecan


3 haftadır tel örgüler arkasındayım. Dün son saatlerdeki araç görevini saymaz isek İstanbulda askerlik yaptığımı unuttum diyebiliriz. Geçen hafta bölük komutanı Cuma akşam mesai bitiminde benim gibi 8 10 kişinin daha çarşısını kesmişti. Bu hafta da benzer bir olayın yaşanmaması için bize düşen görevleri fazlası ile yerine getirdik. İnşallah bir aksilik olmaz ise yarın İstanbul sokaklarında 8 10 saat geçireceğim. Bu minik, ufacık özgürlük bize umutlarımızı canlı tutabilmemiz için sunulan bir reklam filmi gibi. Hayatın olanca hızı ve güzelliği/çirkinliği ile aktığını, ve zamanımız dolduğunda bu akışa yeniden dahil olacağımızı bu kısa saatler içinde görebiliyoruz.

Asker için çarşı tabiri küçük yerlerde askerlik yapanlar için geçerli olsa gerek. Ama izin defterlerinin adı bile çarşı defteri diye geçiyor, yani resmi litaratüre girmiş bir kavram çarşı.

İstanbul'da çarşının içini ise 0nlarca farklı etkinlik ile doldurabilirsiniz. Yaz günleri denize gidenler, taksimde volta atanlar, sinemada, ataride,internette vakit öldürenler, boğaza nazır çay keyfi yapanlar, ücretsiz olmasını fırsat bilip tarihi şehirin müze,saray vs. güzelliklerini gezenler, akraba eş dost ziyaretine gidenler, vapur sefasına katılanlar, mangal keyfi yapanlar... Askere bile ne çok imkan sunabiliyor şu şehir...

Yarın ne yapacağımı hala bilmiyorum. Sanırım 17 Eylül'2 kilitlenmiş olmam beni İstanbul gibi bir şehirde bile çaresiz bırakıyor. Bir taraftahasret duyduklarım, sevdiklerim, bir tarafta özlem ile andığım şehir... Daha önceleri İstanbul sevgisinin öne geçtiği çok olmuştu. Ama artık askerlik dönemi bana bu durumun çoktan değiştiğini öğretti. İçinde sevdiklerimin olmadığı bir hayat hep yarımmış, İstanbul'da olsan bile...

İşte yarın sokaklarda hep yarım olarak gezeceğim. Diğer yarıma, sevdiklerime kavuşacağım günlerin özlemi, hasreti ile İstanbul'a bakacağım...

23 Temmuz 2009 Perşembe

Bu Nimetlere Şükür Edilmez mi?


Sivil elbiselerinle askerlik yapacaksın, gömlek pantolon,
Sivil memmurlar ile aynı odayı paylaşacaksın,
Nöbetlerden ve ictimalardan muaf tutulacaksın,
Araç komutanı olarak sık sık İstanbul'u keşfe çıkacaksın,
Sana özel bir ofis masası ve bilgisayarın olacak,
Masanı görevliler temizleyecek, sen program yazacaksın,
Öğle yemeğinden sonra kahven masanda olacak,
Cep telefonun serbest olacak,
Market, pide fırını, pastane ayağının altında olacak,
Çamaşır yıkama ve ütüleme sorunun olmayacak,
Cuma dahil ibadet sıkıntıların olmayacak,

Bunlar ve daha fazlasına,
İnsanlar nasıl gıbta ile bakmasınlar,
Böyle kısa dönem askerliği kim istemezki,

Bu nimetleri verene nasıl şükredilmezki?
Bu nimetlere nasıl şükredilir ?
Bu nimetler bir imtihan mıdır?
Herşeye gücü yeten
O en büyük olan Rabbim,
Sana şükürler olsun...

22 Temmuz 2009 Çarşamba

Rutinleşen Askerlik

Sabah 6 da kalkmamızla birlikte gece nöbeti de dahil bir gün içinde neler yapacağımız, nelerle karşılaşacağımızı iyice öğrenmiş durumdayız. Haftanın hangi günü hangi olayların olabileceği, hangi gün yemek menüsünde ne olabileceği, nöbetçi amirlerin kimler olduğu, yada hangi amirin nöbetinde nasıl davranılacağı, hangi durumlarda ceza alabileceğimiz, kaderdaş tertiplerimizin karakterleri vb. Artık herşey bilgi dağarcığımız içerisinde. Acemilik günlerimiz bitti, artık tam anlamıyla ustalık yaşıyoruz.
Bir sonraki adımın ne olabileceği, ne ile karşılaşacağını bildiğin durumlarda heyecan kalmıyor. Bilinmeyenler insanda umut ve heyecanı tetikliyor. Burada ise umut ve heyecanı sadece 56 gün sonrasına saklayabiliyoruz. Kendimce ufak hedef ve heyecanlar oluşturmaya çalışıyorum. Mesela dün fiilen 100. askerlik günümdü, 1 haftadır onu bekliyordum. Yarın Recep ayına gireceğiz. Gelecek hafta Ağustos'a giriş hedefi ile geçecek. Sonra Berat Kandili, Ramazan, Eylül, Kadir gibi 10 15 günü geçmeyecek hedefcikler ile uzun görünen tüneli aşamalandırıyorum.
Uzun süredir araç görevleri vs nedenler ile kutsal görev mıntıkalara katılamıyordum. Bu aralar rutinliği bozmak adına canı gönülden bu görevlere ilhak oluyorum.
Önümüzdeki haftadan itibaren 88/2 tertip uzun dönem erler tezkere almaya başlıyacaklar. Onların gidişleri bizim önümüzü açıyor. Sona kalanlar bizimle birlikte çıkacaklarmış. İşte basit konuların gündemimizi işgal ettiği bir süreç...
Hayat dışarda olanca şiddeti ve güzelliği ile akıyor. Molam bittiğinde ben de o akışa kendimi bırakacağım. Şimdilik esarete devam...

21 Temmuz 2009 Salı

Sevdiklerimden ayrı 100 gün


Bugün vatani görevimdeki 100. fiili günüm. Tam yüz gündür asker ocağında uyanıyorum yeni doğan güne. Tam 100 gündür ben de şafak sayıyorum hasretle geride bıraktıklarıma kavuşmak için. Tam 100 gündür sabır ile imtihanı yaşıyorum, nefsimin sivri uçlarının adeta bir zımpara ile törpülenişini yaşıyorum.
Eşimden, hayatımın anlamından,
Oğlumdan, yuvamızın taze fidanından,
Annemden, ilk göz ağrım diye seven,
Babamdan, hayatımın her anında şemsiyem olan,
Kardeşlerimden, kaderdaşlarımdan,
Ve diğer tüm akrabalarım, dostlarım, sevenlerimden ayrı...
Hepsine 100 gündür hasret kalmışım.

Tesellim de var kalan günler her 24 saatte 1 azalıyor. Bugün 57 sayıyoruz. Askerliğin 2/3'ü geride kaldı. Sabır ve azim ile sağ salim bir şekilde bitireceğiz bu günleri de.

Ama birşeyler kaybederek değil, elimdeki güzellikleri koruduğum gibi, yeni güzellikleri de hayatıma katarak ayrılacağım buralardan. Ben olarak geldiğim ocaktan yine ben olarak döneceğim. Buna olan inancım beni 100 gündür ayakta tutuyor. Kalan 57 güne yetecek gücüm inancım, tesellim de Rabbimin izni ile mevcut inş.
Artık rüyalarımda görmeye başladığım vuslat günlerim yavaş yavaş geliyor. Sabırla meyvaları olgunlaştıracağız. Sabır...

17 Temmuz 2009 Cuma

17 Temmuz - 17 Eylül

Geçmesi heyecanla beklenecek 2 ay...

2 gündür zamanın akışı yavaşlamış gibi hissediyorum. Biliyorum ki zaman aynı zaman, ben aynı ben. Ama rutinlik böyle bir hissiyat oluşturuyor.
Bugün komuta kademesinde devir teslim töreni vardı. Kamuflajları giymeye gittiğimde botlarımın yerinde olmadığını gördüm. Böylece askerliğin bir klasik olayını da bizzat yaşamış oldum. Her anı komik ama olay derecesinde büyük önem arz eden vukatlardan birisi daha başımda yani. Askeri tabirle yer değiştirdi botum. Bu durumda ne yapmalıyım. Bende bir başka botun yerini mi değiştirmeliyim? Cevapsız sorular...

Bugün Cuma, yani çarşı ihtimalimiz netleşeceği gün. Herkeste heyecanlı bir bekleyiş mevcut. Acabalar ile bekliyoruz öğle saatlerini. Hafta içi görevli göründüğüm halde ictimaya katılmadığım için savunmamı almıştı komutan. Haklı bir savunma vermiş olmama rağmen ceza alma ihtimalimizin yüksek olduğunu biliyorum. Belki de bu olay beni 2 gündür strese soktu. Geçen hafta da içerdeydim. Üst üste 2 hafta olması can sıkıcı gerçekten. Sivile çıktığımızda bu günleri çook anacağız galiba.

Burada çok basit olaylar bile insanın duygulanmasına vesile olabiliyor. Törende İstiklal Marşı söylerken ilk defa bu kadar duygulandığımı farkettim. Vatan hizmetindeyiz ve sevdiklerimiz için bazı şeylerden fedakarlık yapıp burada gün geçiriyoruz. Marşın manasını bu yönüyle düşündüğümde bir kaç damla göz yaşını tutamadım. Sevdiklerimin hasreti ve vatan görevi bir araya gelince anlatılmaz bir hüzün ve sevinç hali oluşuyor çehremde... Zaten bu göreve de vatan için geldik, sevdiklerimiz için geri döneceğiz.

16 Temmuz 2009 Perşembe

Başka seçeneğin yok, Yapılacak Yap!

Bazı zamanlar insanın hiç bir şey yapası gelmez. Elini hangi işe atsa vazgeçer. Ama boş durması da Onu tatmin etmez. Aslında kafasında çözümsüz olduğunu düşündüğ, bilinçaltının imkansızlığına inandırdığı birtakım sorunlar bu çaresizliğin sebebidir.
3 aydır resmen/fiilen askerim. Tüm özgürlüğüm emir-komuta sisteminin içinde eriyip yok olmuş durumda. 100lerce rütbeli arasında bir hiç muamelesine tabi 10larca Mehmetçikten biriyim 90 kusur gündür. Ve bu süreç kendi tercihim değil. Ülkemin 100lerce yıl önceden beri gelen yasaları beni doğduğum gün itibari ile bu sürece mahkum etmiş bile.
Sabah 6 da kalk, traş ol, yatağını kağıt gibi düzelt, günde 5 kere içtimaya katıl, tüm amirlerine selam dur, emirleri sorgulama, haklıda olsan verilen cezalaa itaat et... tüm bunlardan daha fazlasını içinden gelerek değil, yapmak zorunda olduğun için yap. Hemde 6 ay...
Özgürlüğünüz elinizde iken canınız bir işi yapmak istemiyorsa çeker gidersiniz. Ya hiç yapmazsınız yada rahat hissettiğinizde yaparsınız. Ama burada iseniz tek seçeneğiniz var o işi yapmak.
İşte bu yüzden askerler sabah akşam şafak muhabbeti yapar. Zamanla işkenceye dönüştüğünü düşündüğü bu görevin biteceği ve kafasına göre takılabileceği günlerin hesabını yapar durur.
Sonuçta Başka seçeneğin yok, Yapılacak Yap!

14 Temmuz 2009 Salı

İşte Hayat Böyle


İşte hayat böyle.
Ağlarken gülebilmek
Ancak sevgiyle olur herhalde.

Bu öyle bir duygu ki
Bazen bir gülümseme belirir
Farkında olmasan da...

Sevgilerle başlar her şey
Yol alır gider
Sevgiyle açılır yürekler
Sevgilerle güler yüzler
Küskünlük biter
Sevgiyle, sevgiyle.

İşte hayat böyle
Ağlarken gülebilmek
Ancak sevgiyle olur herhalde.

Bütün dünya susmuştur
Dopdoludur yüreğin
Bir kaç damla belirir
Gözlerinde...

Nesrin KUŞKAYA

13 Temmuz 2009 Pazartesi

Son 2 aya girerken..


Hafta sonu çarşıya gidenleri uğurlayıp, gün boyu mıntıkalarla cedelleşip, akşam çarşıdan dönenlerin heyecanla anlattıklarını, maceralarını dinleyerek geçti. Cuma gününe göre daha moralliydim. Sıkıntıdan patlayacağımı, belki oturup ağlayabileceğimi düşünüyordum. Ancak kendi kendime verdiği motivasyonlar işe yaradı. Biraz da polyanacılık oynayarak 2 gün boyunca bölükteki tüm mıntıkalara canı gönülden iştirak ettim. Elde tırmık, süpürge ver Allah ot çöp topladık. Akademinin acil mıntıka mangası gibiydik...

Cumartesi öğleden sonra Sami'nin gelişi benim için yarım çarşı hükmüne geçti.
Dün aynı zamanda fiili olarak asker oluşumuzun 3. ayını bitirdik. Artık 2 aydan bir kaç gün fazla günün hesabını yapacağız. Rampa aşağı inişimiz devam ediyor.

Bugün sabah alay içtimamız vardı. Alay komutanımızın teşrifleri ile tüm kısa dönemler resmen çavuş rütbesine terfi ettiler. Son 66 günümüzü çavuş olarak sürdüreceğiz.

Zaman içinde kendimi olduğum gibi kabullendirmeyi başarabiliyorum. Çevremdeki diğerleri ile ilişkilerimde sivil hayatımdaki benliğimi unutmadan iletişim kurmaya çalışıyorum. Bu ise insanların aynı şekilde karşılık vermesini doğuruyor. İlk geldiğimiz günlere göre özellikle uzun dönem arkadaşların şahsıma yönelik hitap ve tavırları dikkat çekecek derecede değişti. En uçlarda karakter sergileyen çocuklar bile benimle daha ehveni şer bir iletişim kuruyorlar. Bu da benim doğru yolda olduğumu kanıtlıyor diye düşünüyorum.
Geldiğimizden beri herkese ızdırap olmaya çalıştığını söyleyen ve yakışıksız bir çok hal ve hareketi olan bir asker, koğuşu temizleme bile müsade etmeden, elimden süprügeyi aldı ve bizzat kendisi bu işi tamamladı. Bir başka uzun dönem arkadaş ise benden sesli Kuran okumamı ve kendisinin dinlemesini talep etti. Tabiki kırmadım. Sonrasında akşamı da cemaat ile eda ettik. Bu olaylar insanın hal ve hareketleri ile çok da güzel bir tebliğci yada örnek insan olabileceğini özetliyordu. Bu farkındalığı oluşturabildiğim için rabbime şükür ediyorum. İnşallah yaşadığım benzer ufak olaylar birilerine örnek olmamıza ve yardımcı olmamıza vesile olur.

10 Temmuz 2009 Cuma

Şafak 69 derken


Bugün Cuma,
Resmi olarak ilk askerlik hayatımızda ki ilk 100 günümüzü tamamladık dün. 3 haneli rakamlara geçtik artık. Cuma günlerinin ayrı bir heyecanı vardır. Silah temizliği, saç tekmili verilir, akşam içtimasında kimlerin çarşıya çıkabileceği belli olur. Gün boyu ceza almadıysanız acaba ben de çıkabilecekmiyim, ne gün çıkarım heyecanı ile geçer. Akşam ise hafta sonu çıkacak olanlar, sivil eşyalarını depodan alır, gezi planlarını oluştururken, hafta sonunu içerde geçirecek olanlar, başlarına gelecek mıntıka, temizlik vs eziyetlerin kabusları ile dolaşırlar. Geçtiğimiz hafta ailemin burada olmaları nedeni ile çift çarşı kullanmıştım. Bunun bedelini bu hafta çıkmayarak ödeyeceğim. Yani 2. gruba girenlerdenim malesef. Az önce teyit ettim durumu.

2 gündür İstanbul aşırı sıcak, insanları bunaltan bir hava söz konusu. Botların içinde askerlik yapanlar için en zor günler yani. Ben sivil olmanın avantajını bu konuda da yaşıyorum.

Bu sıcak İstanbul'da 2 gün nasıl geçer acaba... Rabbim yardımcımız olsun...

9 Temmuz 2009 Perşembe

Şafak 70 , iş bitmemiş!

88 gündür asker ocağındayım. Arkamızı dönüp baktığımızda ne kadar da çabucak geçmiş dediğimiz 13 hafta var. Ama ileriye baktığımızda nasıl geçecek, bitermi diye kara kara düşüncelere sevk eden 70 gün var. Bu durum insanda tam bir "korku ile ümit" arasında bekleyiş duygusu oluşturuyor.

Her halukarda yapılması gereken vatani görevi, yaşadığım şartlarda yapmak bir çok Türk gencine nasip olamıyor. Bu büyük nimetin farkına varıp, sık sık şükrediyorum.

Bir aksilik olmaz ise burada geçireceğim ve geçirdiğim günlere dair düşünce, deneyim ve gözlemlerimi bu blogumda paylaşmaya çalışacağım.

Planlanan Konular
Askerlik insana neler katar , bana neler kattı ? ( Ahlak, disiplin, düşünceler)
Askerlik hakkında gelmeden önceki düşüncelerim, şimdiki düşüncelerim ?
En çok neleri özlemişim ?
Elimde olduğu halde kıymetini bilemediklerim ?
Hasretini çektiklerim?
Zoruma giden olaylar/sözler/ durumlar?
Sivilde bırakmak zorunda kaldığım alışkanlıklarım ?
.
.
.